Nişanlılığın Sona Ermesinde Tazminat
Nişanlılardan birisi haklı bir neden olmaksızın tek yanlı olarak nişanı bozarsa ve kusurlu ise vermiş olduğu zararları gidermekle mükelleftir. Yani özetle: tazminat davası açabilmesi için nişanın haklı bir sebep olmaksızın veya taraflara yüklenebilen bir sebep yüzünden bozulması gerekmektedir. Kişinin hem kusurlu olması hem de nişanın bozulmasından kaynaklı tazminat talep edemeyeceği açıktır. Ancak nişanı sonlandıran sebep için haklı sebep şartı arandığı için burada kusur olmazsa olmaz bir şart değildir, haklı sebebin varlığında da tazminat istenebilir. Örneğin nişanlılardan birisinin ayırt etme gücünü kaybetmesi hali böyle bir haldir.
Nişanın Bozulması Sebebiyle Tazminat İstenmesi Haklı Sebepler
Burada değerlendirilmesi gereken ana konunun haklı ve haksız sebebin nasıl değerlendirileceğidir. Öncelikle bunu değerlendirme yetkisi tamamen hâkime kalmıştır. Ancak uygulamadan örnekler verecek olursak; sadakatsizlik, kötü hayat sürme, onur ve şerefe yönelik haksız eylemler, nişanlının başkasına kaçması, örf ve âdete uygun düğün için verilmesi gereken hediyelerin verilmemesi, nişanlısını madden ve manen ihmal etmesi gibi birçok farklı örnekler verilebilecektir.
Tazminat talebiyle alakalı hükümle Medeni Kanun’un 120 ve 121’inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeler aşağıdadır.
“II. Nişanın bozulmasının sonuçları
- Maddî tazminat
Madde 120- Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır.
Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.
- Manevî tazminat
Madde 121- Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”
Nişanlılığın Ermesinde Açılan Hediyelerin İadesi ve Tazminat Davalarında Zamanaşımı [H2]
Nişanın sona ermesinden kaynaklı talepler bir yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. (TMK-123) Zamanaşımının başlama tarihi nişanın sona erme tarihidir. Burada bu bir yıllık zamanaşımı süresi yalnızca tazminat davaları açısından değil aynı zamanda hediyelerin geri verilmesine ilişkin davalarda da kuraldır.
Nişanlılığın Sona Ermesi Sonucu Tazminat İstemine İlişkin Yargıtay Kararları [H2]
- “… Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili ile davalının 05.06.2005 tarihinde resmi nikah olmaksızın düğün yaparak evlendiklerini, bir süre karı koca hayatı yaşadıklarını, davalının resmi nikah yapmaması nedeniyle nişanın bozulduğunu beyanla psikolojik tedavi gören müvekkili lehine 3.000.00 YTL maddi, 10.000.00 YTL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkilinin düğün tarihinde SSK’lı olarak işe yeni başladığını, 120 günlük sağlık sigorta süresinin dolmadığını, davacının, babasının sağlık sigortası güvencesinde bulunduğu için resmi nikah istemediğini, sigorta süresi dolunca resmi nikah işlemlerine başladığını, ancak davacının resmi nikaha yanaşmadığını, baba evine gittiğini beyanla davanın reddini savunmuştur… Somut olayda; davacı ile davalı nişanlandıktan sonra düğün yaparak gayri resmi şekilde bir araya gelmişler ve uzun süre birlikte yaşamışlardır. Bu durumda nişandan ve yasal olarak korunması gereken bir birliktelikten söz edilmesi mümkün değildir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık haksız fiil olarak nitelendirip buna göre çözümlenmesi gerekir. Bu durumda davanın dayanağı haksız fiil olup, haksız fiilden kaynaklanan uyuşmazlıklara genel mahkemede bakılması gerektiğine göre; Yerel Mahkemece, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır….” Yargıtay HGK 2009/3-174 Esas 2009/235 Karar 03.06.2009 Tarih
- “… Manevi tazminat istenebilmesi için nişanı bozan tarafın ağır kusurlu olması zorunlu değildir. Tazminat isteyen tarafın kişilik haklarına saldırıda bulunulmuş olması yeterlidir. Somut olayda; yanların evlenmek amacıyla nişanlandıkları, bir süre devam eden nişanlılık süreci içerisinde inançları gereğince kendi istek ve arzularıyla dini nikâh yaptırdıkları dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda resmi nikâhın gerçekleşeceği hususunda davacı da geri dönülmez bir inancın oluştuğu ve bu inanç sonucu yaşadığı beraberlikten hamile kaldığı açıktır. İlişkinin bu boyuta varması da sırf davacının değil, her iki tarafın isteği sonucunda gerçekleşmiştir. Ancak, ilişkinin yaşanan bu boyutuna rağmen basit bir tartışma bahane edilerek nişan davalı tarafından haksız olarak bozulmuştur. Davalının annesinden kaynaklanan bir tartışmanın büyütülerek hamile bir nişanlının ortada bırakılmış olması onun şeref ve namus duygularını yaralayacağı gibi çevresine karşı da küçük düşürecektir. Kaldı ki davacı da yaşadığı üzüntü nedeniyle bebeğini kaybetmiş, tıp fakültesinde okurken sınıfta kalmış, yaşadığı şehri ve okulunu değiştirmek zorunda kalmıştır. O halde; yaşanan tartışma sonucunda davacının davalı tarafından hırpalanarak yurduna bırakıldığı, ertesi gün de özel eşyalarının yurda gönderilmek suretiyle nişanın davalı tarafından haksız olarak bozulduğu, resmi nikahın yapılacağı inancı ile nişanlısından hamile kalan davacının bu şekilde terkedilmesinin de onun namus ve şeref duygularını zedeleyeceği gözetilerek, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile olayın özelliğine göre uygun bir miktar tazminata hükmedilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın tümden reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir….” Yargıtay 3.H.D. 2008/10899 Esas 2008/16590 Karar 13.10.2008 Tarih
- “… Nişanın bozulması, doğal olarak taraflarda değişik şiddet ve ölçülerde de olsa üzüntü yaratır ve menfaat ihlaline neden olur. Ancak sırf, nişanın bozulmasından dolayı duyulan üzüntü ve hayal kırıklığına uğranılmış olması manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli değildir. Doğal olan üzüntü ve menfaat ihlali manevi tazminata esas alınmaz. Zira, manevi tazminata karar verilebilmesi için istemde bulunan nişanlının kişisel haklarının fahiş olarak zarara uğramış olması gerekir. Bu fahiş zararın somut olay ve nedenlere dayanılarak ispat edilmesi gerekir.” Yargıtay 3.H.D. 2014/18045 Esas 2014/4348 Karar 17.03.2015 Tarih
“… Nişan evlenme dışında bir nedenden dolayı sona ererse, nişanlıların birbirlerine vermiş oldukları, alışılmışın dışındaki hediyeler geri istenebilir. Alışılmış (mutad) hediyelerden kasıt; giymekle, kullanmakla eskiyen ve tüketilen eşyalardır. Kural olarak giymekle, kullanılmakla eskiyen ve tüketilen (elbise, ayakkabı vs. gibi) eşyaların iadesine karar verilemez. Hâkim, iki tarafın iddia ve savunmaları ile bağlı olup talepten fazlasına veya başkasına hükmedemez. Hakim davacının dava dilekçesinde düğün salonu kira bedelini isteminden fazla olarak belirlemesi taleple bağlılık kuralına aykırı olup talep aşılarak hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. Somut olayda nişan kıyafetinin kullanılmakla giymekle, kullanılmakla eskiyen ve tüketilen eşya olduğu gözetilmeksizin bu masraf ve eşya yönünden maddi tazminat talebinin kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Tek başına nişanın bozulması olgusu, manevi tazminata yol açan haksız fiilin eylemi kabul edilmeyecektir. Ayrıca, nişanın bozulması ile oluşan doğal üzüntü ve menfaat ihlalinin tazminat bakımından yeterli görülmesi halinde tazminat yaptırımı tarafları evlenme akdi yapmaya yönelteceğinden, bu durum kişilerin evlenme sözleşmesine ilişkin irade serbestisini ortadan kaldırma sonucunu doğuracaktır. Bu bakımından manevi tazminat giderimi yerine kişinin evlenme akdine yönelik irade özgürlüğüne değer atfetmek muhakkak ki daha doğru olacaktır. Davalının sebep göstermeden nişanı bozduğu anlaşılmaktadır. Bu hali ile davalının, davacının kişilik haklarına saldırarak doğal üzüntüyü aşan şekilde manevi zarara(objektif zarar) yol açtığından söz edilemez. Bu itibarla manevi tazminat koşullarının somut olayda bulunmadığı gözetilerek bu istem bakımından ret kararı verilmesi gerekmektedir.” Yargıtay 3.H.D. 2016/11421 Esas 2018/1662 Karar 26.02.2018 Tarih
Diğer Yazılar
Yazar